top of page

Devlet inşası ve merkez siyaset

Dünyada 236 ülke olduğu tahmin ediliyor. Birleşmiş Milletler’e üye 193 bağımsız devlet var. Her milletin devlete bakışı farklı. Kelime kökeninde bu farkın izleri var. Bizdeki devlet kelimesi Arapça kökenli ve ‘müdavele’ ve ‘tedavül’ kelimeleriyle ortak bir kökten, ‘devl” kökünden türemiştir. Sözlük manasıyla “tedavül eden”, yani “elden ele geçen kuvvet, iktidar, mevki ve itibar” demektir. Eski Arapçada savaşan iki ordudan kah birine, kah ötekine geçen galibiyet ve zafere ‘devlet’ denilirdi. [1] Batı’daki devlet yani “state/status” kelimesinin özünde ise “durağanlık, sabitlik, statiklik, durum, durulan yer” anlamı var.[2] Bu kavram farklılıkları, devletin algılanış biçimini ve devlete bakış açılarını göstermesi bakımından önemli.

Bugünün modern devletleri hükümet şekli, yönetim biçimi, temel kurumları gibi ana yapılarında benzerlikleri olmakla birlikte kendi toplumsal ihtiyaçları çerçevesinde oluşmuş kurum ve kuruluşlara sahip. Teorik anlamda devletin 3 unsura dayandığı söylenir[3] : İnsan, toprak ve egemenlik. İnsan, bu kavramların dinamik yönünü gösterdiği için insan değiştikçe devlet de değişiyor. Bu, iktidarın el değiştirmesinden daha fazlasını, iktidarın paylaşılmasını ve devlet teşkilatındaki yenilenmeyi ifade ediyor. Değişim bazen olağan ve küçük yenilenmelerle sağlanırken bazen ciddi kırılmalarla zorunluluğa dönüşüyor. Mesela Cumhuriyet bu değişim zorunluluğu ile kuruldu. Dünya savaşı ile yıkıma uğramış bir devlet enkazından yeni bir devlet inşa edildi.

Devlet inşası, yeni idari kurumların oluşturulması ve var olanların güçlendirilmesi demek. [4] İnşa süreci bugün de devam ediyor. Yeni hükümet sistemiyle kaldırılan Başbakanlık makamı, yeniden düzenlenen yasama ve yürütme ilişkileri, görev ve yetkiler, yenilenen bakanlıklar ve kurumlar bu sürecin bir parçası. Fakat bu reformlara sadece “teşkilatın yenilenmesi” gözüyle bakmak yeterli değil. Önemli olan “siyasi temsil” ayağı. Toplumsal değişim, devleti yönetecek siyasi iradede kendine yer bulmak isteyen yeni akımlar yaratıyor. Yeni hükümet sistemi güçlü kurumlar için uygun zemin oluştursa da sistemin “ya iktidarsın ya değilsin” yani “ya hep ya hiç” mantığı bu akımların önünü kesiyor. Kendini ifade şansını kaybeden akımlar yabancılaşıyor veya radikalleşiyor. Devletin bekasını ve en önemlisi milletin birliğini tehdit eder hale gelebiliyor. Siyasi temsil kavramının anlamlı ve gerçekçi hale getirilmesi, radikal düşüncelerin yumuşaması ve devlet siyasetine entegre edilmesi açısından çok önemli. İktidar olamayan ve Meclis’te etkisiz durumda kalan yani Merkez’de hayat bulamayan siyasete fazla seçenek kalmıyor. Meclis’in güçsüzlüğü, temsil açısından yerelliği, bölgeselliği ön plana çıkarıyor. Tek yaşam alanı olarak görülen yerel yönetimlerin/belediyelerin terör örgütlerinin yuvası haline gelmesine sebep oluyor, hatta kendi seçmenleri gözünde tartışmasız haklı hale getiriyor. Türk Devleti’nin “hiç bitmeyecek inşa süreci” radikal düşüncelerin yerel ve bölgesel etki kazanmalarına engel olacak şekilde ilerlemeli. Merkez siyaset yolu açık tutulmalı. Güçlü devlet için güçlü teşkilat yetmez, güçlü temsile kapı açılmalı.

[1] Ali Fuad Başgil, (1946) “Devlet Nedir”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası.

[2] Kemal Gözler, (2017) “‘Devlet’ Kelimesi Üzerine Bir Deneme”, Türkiye Günlüğü Dergisi.

[3] Üç Unsur Teorisi, Georg Jallinek.

[4] Francis Fukuyama (2012) “Devlet İnşası” Profil Yayıncılık.

Tüm yazılar

1/3
bottom of page